27 Mayıs 2009 Çarşamba

Peterborough, üçüncü heceyi kalın a ile okuyunuz

(Yazıyı çok uzun bir sürede kısa bölümler halinde yazdım, farklı zamanlar arasında üç nokta var.)

İstanbul'da toplu taşımanın hatırı sayılır değiştiğini yaşama fırsatı oldu. Üsküdar'dan Kabataş'a oradan Zeytinburnu'na, aktarma yapıp 4 durak gidiyorsun ve havaalanındasın. Tam metro çıkışına küçük arabalardan koymuşlar beleş, yurtiçi hattına gidenler için ideal. Yurtdışı hatlar zaten iki adım yol.

...
Şu an sabahın 7'si, otel yeşillikler içinde otoyol kenarında. Odam otopark manzaralı. Giriş kolay oldu kimlik filan soran yok imza attım, tamam.




Düzgün bir otel, insanlar genel itibarla nazik, ekiple toplanıldı hoşgeldin beş gittin. Eğitim verenlerden birinin au-pair dadısı varmış, türkmüş onlardan bahsetti. Ralphi yeniden görmek iyi. Tanıdıklar var, S, L, N sıcak bir merhabalaşma diğerleri de iyi. Pek genç gösteriyor bazısı; okul bitmiş de gelmişler gibi. Ekseriyet Büyük Britanya mensubu cockney aksanlısından ağır iskoç aksanlısına... Anlaması zor oluyor bazen, güzel espri yapıyorlar ama bir kısmı zor orada yaşamadan anlaşılmaz neticede. Ana dili ingilizce olmayan çok az. Bir Fransız, Bir Türk, Bir Romen var. Diğerleri "Brit"

----
Sabahki Tanışma faslı, lokum verim millete bazısı bir kısmı dokunmadı -sonradan yiyip ay bu çok güzelmiş olanlar da vardı.-
Eğitim bildiğiniz eğitim ancak iki kişi farklı bölümleri paylaşmışlar yaklaşım farkları çok açık. Erken olan daha yaşlıca birazcık daha babacan anlatımlı. Daha gençten olan bayan -nispeten genç o yoksa ortayaşın ortasında- hırslı, zorluyor. Daha ilk role playingde canımıza okudu. İlgili ayakta tutmak hakikaten zor farklı farklı oyunlar, sonra anlatım sonra oyun, yemek arası anlatım oyun şeklinde giden silsile. İlk ders gününün akşamı Barcelona maçı var. Maç aktivitesine gidecekler ve daha önceden ayarlanmış restoran aktivitesine gidecekler ayrıldık ben maça gittim sports bar hesabı... Neredeyse tüm ekip Manchester'lı ben Barcelona'yı tutuyorum. Barcelona'ya sempatimin tek sebebi ufacıkken okuduğum Milliyet Çocuk'taki Şimşek Santrafor Kai Kastel'in bir süre bu takımda oynaması. Bara giden elemanlar para toplayıp bir kişi üzerinden alkol alıyorlar. Çok hoşuma gitti. Adamlar o kadar bunu seri ve alışkanlıkla yapıyorlar ki anlaşılıyor her akşam veya haftanın belli günleri bu ritüeli kullanacak kadar sıklığa bağladıkları... Barcelona maçı kazandı mutluyum ama tırsak bir mutluluk var deplasmandayım netekim...

Ertesi günde de benzer ritüeller ekstradan kişilik testi var mavi mi yeşilmi yoksa sarı mı veyahut kırmızı mısınız? Epeyce detay bir kişilik analizini verdiler. Örtmenlerle de konuşsam diyoerum sonra vazgeçiyorum. Veda edebildiklerime eyvallah sonra taksiye biniş ardından tren ver elini London. Trende N. ile gidiyoruz. Sonra o istasyondan devam ediyor ben de ver elini underground...

Eğitimden aklımda kalanlar enteresan tipler, mavi kırmızı bol yeşilsiz sarısız ben, trendeki enteresan koku ve o insanın içini tarifi zor tanıdık burkan his, yolculuğu hissetmek, camdan uzayıp giden ağaçları, yolu, yeşili maviyi izlemek, tanıdık olmayan mekanların içeriye doğurduğu boşluk, boşluk, boşluk... Herşeyin geçici olduğu hissi baskın; neticede bu uzayan yabancılık eve dönünce bitecek, tanıdık yerlerin iç huzuru baskın olacak bünyede bir tür toprağı öpme refleksi...

Yazıyı düzeltemeyecek kadar yorgunum yazarken oraya gitmiş kadar oldum yazmadıklarım yazdıklarımdan daha fazlaymışçasına geliyor, ama anlatmaya da mecalim yok. Hafızam bir süre sonra bunları gömecek ve eşeleyip üzerini kapatacak sonra da kemiğini unutan köpek gibi muhayyilesinin farklı yerlerini koklayacak belki de belki de alakasız bir yerden yakalayacak o zamanı daha silik görüntüler eşliğinde...

21 Mayıs 2009 Perşembe

Gitmeden Önce

Herhangi bir heyecan duymuyorum açıkçası. İlk yurtdışına çıktığımdaki hevesim yok nedense. Buralarda bulunmak daha rahatlatıyor beni alışkanlıktan başka bir şey bu. Alışkanlığın kolaylığı düzen bozulmadan anlaşılmıyor bu rahatlık alışkanlık değil burayı sevdiğimden belki de. Elbet cinnet yaşatan fantastik şeyler var enteresan komşular, terör estiren şoför camiası, gürültü her daim, gerginlik... Nedendir seviyorum bu acayiplike rağmen pek çok şeyi.

Canım çalışmak istemiyor herşey birikmiş vaziyette ama oturdum bunları yazıyorum. Aylak olunca da çalışmanın fazileti geliyor bünyeye, nasıl bir tezat sevgisidir bu anlamadım. Leaderwship workshop ayağına sağolsun Maryuş beni de koymuş eğitilenlere! Peterborough Holiday Inn. Bura nere ya! Araştırcaz artıkın.

Bakalım katılımcılara, Neguim var Fransız onu tanıyorum, Agata Şerbetska var dedikosunu duydum, Lisa var onu da tanıyorum bak ve diğerleri de NUI’den geliyorlar, York kentinden. Eğitici arkadaşlar pwcden iyi bakalım doldurduk formu, ıvırzıvırı hayırlısı bakalım uğraş şimdi pasaportuydu, vizesiydi. En sevmediğim şey.

İmdi, kutsal bilgi kaynağı ekşi sözlüke bakalım ne demiş : ara : Peterborough. Sıkıcı kent, futbol takımı meşhur, başında Alex Ferguson’un oğlu varmış, kuzeyden Lonra’ya gidenlerin uğrak noktasıymış, bir nevi Afyonkarahisar yani (en azından orada soda var, sucuk var, kaplıca filan var negzel). Bakalım wikican ne diyör? Katedralinden başkaca olayı yok diyor o da kendine has filan fıstık, Burghley House varmış oraya almazlar herhalde –seat of the marquess of exeter!- vay babayın kemiği. Neyse geçelim, Flag Fen varmış Britanya Bronz Çağ merkezi arkeoloji hesaabı. Hmm bakılabilir tabi zamanlama önemli, bir de nerede bu nerede değil onlara bakmak lazım ama çok büyük değildir kent zannımca. Hepsi bu kadarmış. Wikitravel sitesi de destekledi bu görüşü.

Çok güzel shopping olayı ne alemde hacı dersek? Hazret-i Google’a soralım ne söyler. Vaay Queensgate Shopping. Alışveriş merkezinin sitesi tükkanları filan da tanıtıyör çok dolaşmanın alemi yok sitede değil mi? Neticede merkez bu, dükkanlar var www.queensgate-shopping.co.uk/ Aramanın gücüne inanarak, parfüm, çikolatayı filan havaalanı tükkanlarına bırakıp bilgisayar bakalım google’dan. Epey bir link var küçük yerse işim rahat görünüyor. Forma da bakalım...

Alışveriş araştırması yeter. Bir de yemek olayı nedir ona bakalım. Ağırlıklı İtalyan göçmeni varmış pizza yani. Wikitravel diyor ki The Pizza House en eski pizzacı, Cowgate’deymiş; Posh pizza (Hemen parantez açalım buranın futbôl takımına verdikleri isim oluyör Posh) dükkan zinciri varmış. Riva da varmış, Key Tiyatrosunun dibinde. Bir de balık patates arayışı için (geleneksel zengin İngiliz kuzini ne de olsa!) Parrots Fish Parlour deniyor. Hepsine gitmek zor tabi vakit az,.

İçecek deyince –ki yemekten çok içiyo bunlar abicim- The Brewery Tap gerçek ale satıyormuş –pastörüze değil, CO2 de basmazlarmış kulağa doğal geliyör- ödüllü mekanmış –Oakham Ales tavsiye olunuyor deneriz bakarız, tren istasyonuna yakın, Bourges Bulvarı’ndaymış. Charters varmış bir de grupların sahne alıyor canlı müzik yani. Denenebilir müzikal kaygılar için. Meraklısına Town Bridge’de nehir kıyısında diyelim. Son durak da Palmerston Arms imiş şehrin güneyinde mukim (Oundle Road – röüd diye okuyunuz) geleneksel aleleri direkt mahzenden fıçısından bardağa şeklinde servis ediliyormuş tabi tat farkını nasıl anlarız ayrı bir vakıa. Neticede Lager sever, distile edilmiş alkollü içecek odaklı damağımız; hadi bakalım!

Gözlendiği üzre “workshop” zımbırtısı en son düşündüğüm şey Salı yolculuk Cuma dönüş hakkımızda hayırlısı, ne diyelim.